A’dan Z’ye Polonya

SOPOT

Gdańsk, Gdynia ve Sopot’a topluca Trójmiasto (Tricity) deniyor, Sopot 38000 kişilik nüfusuyla bu üçlünün içinde en küçüğü. Ancak kilometrelerce uzanan tertemiz kum plajı, merkezine kurulmuş Avrupa’nın en büyük iskelesi ve oldukça eğlenceli mekanlarıyla Polonya’nın belki de en ünlü sahil kenti. Kuzeyin sert havası yılın sınırlı sayıda gününde denize girmeye izin veriyor ancak güneşin çıktığı her gün halkın kendini sahile atıp güneşlenmesi için bir bahane. Kışın da boş kalmıyor burası, yürüyüş yapıp denizin dalgaları eşliğinde kafa dinlemek için birebir. Yüzlerce martının, kuğunun eşliğinde huzurun tanımını tekrar yapıyorsunuz, eminim emekliliği gelmiş her Polonyalı’nın hayalidir buraya yerleşmek 🙂 Sopot’un etrafında tahmin edileceği gibi çok büyük beş yıldızlı oteller var. Biz bunların içinde en güzellerinden biri olan Mera Spa Hotel’de kalmıştık (oda fiyatı 220TL idi). Kışın da açık olan ısıtmalı açık-kapalı havuzları ve spa’sı ile otel o dönemde bile tıklım tıklım doluydu. Açık büfe kahvaltısı ise resmen Antalya’daki tüm işletme sahiplerine ders olarak gösterilmesi gerekiyor. Pek büyük otel yanlısı biri değilim zaten ama o öve öve bitirilemeyen güzide otellerimizin, son derece kalitesiz ürünlerle hiç hijyenik olmayan koşullarda hazırladıkları yemekleri her öğün tadıcam diye gecesine bayıldığımız yüzlerce lirayı kesinlikle haketmediklerini şahsen bu tür yurtdışı gezilerimde çok daha iyi anlıyorum. 2016 turizm krizinde büyük yara alan ve almaya devam edecek işletmelerimizin yerli turiste karşı yıllardır sergiledikleri düşmanca fiyat politikasını gözden geçirmesi ve hizmet kalitesini artırması için çok güzel bir zaman aslında. Bunun hakkında söylenecek çok şey var ama konudan sapmayalım 🙂

Sopot İskelesi

Sopot’un merkezi çok küçük ve gündüz alışveriş yapmak için, gece de barlarına gitmek için tercih ediliyor. Yoğun bir genç nüfus var Sopot’ta ve ülkenin zengin kesmine hitap eden bir yer olduğu için mekanlar da son derece lüks. Diğer şehirlerdeki gibi tarihe yolculuk yapma imkanı bulamayacaksınız belki ama ilginç binalardan nasibini almış. “Yamuk Ev” olarak geçen ev, Bohaterow Monte Cassino Sokağı’nda bulunuyor, farketmemeniz imkansız 🙂 Bunun dışında ana meydandaki deniz fenerine çıkıp Sopot iskelesi ve marina başta olmak üzere çok güzel bir manzaraya tanık olma şansına kavuşabilirsiniz.

Sopot – Yamuk Ev

POZNAŃ

Wrocław ve Krakow gibi renkli binalarla çevrili meydanlardan daha fazla görmek istiyorsanız batıya doğru ilerleyip Poznań’a gidin. Poznań aslında ülke tarihinin en eski yerleşim yerlerinden biri olduğu için birçok kişi tarafından Polonya ulusunun beşiği olarak anılıyor. Stary Rynek ve çevresinde dolaşıp müzelerine girmek, her saat başı kafa çarpıştıran keçilerin bulunduğu saat kulesinin başında beklemek, akşam da oldukça canlı gece hayatına kendini bırakmak için ideal bir yer burası. Yurtdışında pek bilinen bir yer olmamasına rağmen, Ryanair ve Wizzair başta olmak üzere Avrupa’nın birçok noktasından kolaylıkla ulaşılabiliyor. Berlin-Moskova tren hattındaki duraklardan biri olduğu için birçok maceracı gezginin aslında Polonya’daki ilk durağı Poznań. Buradan Berlin’e geçmesi sadece 3 saat sürüyor ve 20€ ücreti var. İki yere de daha önce gitmediğim için ikisini birleştirip tur yapması şart 🙂 Bu arada Avrupa’nın ayakta kalan son buharlı trenine ev sahipliği yaptığını söylesem daha fazla ilgisini çeker miyim okuyucularımın ama belirtmeden edemedim. Poznań Główny Tren İstasyonu’ndan sabah 8:15’te kalkan bu trene binip Wielkopolska Ulusal Parkı’na kadar gitmesi çok keyifliymiş 🙂

Poznan (Alıntıdır)

CZĘSTOCHOWA

Częstochowa (Çeustohova diye okunuyor) aslında turistlerin pek tercih ettiği bir şehir değil. Ünlü Jasna Góra Manastırı sayesinde ülkenin dini merkezi olarak daha çok kutsal günlerde dindar halkın çevre illerden gelip ziyaret ettiği bir yer görevi görüyor. Katolik Polonya’da genç ve yaşlılar büyük oranda aktif olarak kiliseye gidiyorlar (%65). Tüm Avrupa’da dine bağımlılık her geçen sene düşerken Polonya’da ateizm %8 gibi düşük bir rakamda kalmış. Aga’nın memleketi olması dolayısıyla ziyaret ettiğimizde yılın en önemli dini törenlerinden birine denk gelmiştik, ülkenin her tarafından binlerce insan şehre akın edip manastırın bahçesinde toplanmış, şezlonglara yayılıp dini liderlerinin kendilerini kutsamasını bekliyordu. Bir müzik festivalini andırıyordu aslında ama tek farkı eğlence çadırları yerine kürtaj karşıtı propaganda yapıp imza toplayan gençlerin olduğu tezgahlar ve müzik grupları yerine dini sembolleri üzerine bastıkları t-shirt’leri satma derdindeki gençlerdi. İlginç bir yerdi açıkçası, özellikle manastırın içine gezmek için girdiğimizde karşılaştığımız kalabalığın ortasında ezilme tehlikesi atlatıp dünyaca ünlü Siyah Meryem tablosunu görebildikten sonra (sadece özel günlerde gösteriyorlar) şehri izlemek için kulesine çıkmaya koyulduk. Manastırda birçok bina var, eski hazinelerin sergilendiği müzesiydi katedraliydi derken saatler geçilirebilir burada.

Częstochowa – Jasna Gora Manastırı

Częstochowa’nın 12km kadar dışında Olsztyn Kalesi var, kaleden kalan yıkıntılar desek daha doğru olur aslında. Kalenin bulunduğu tepenin etrafında çok güzel restaurantlar ve parklar var, ismini kaleye veren kasaba da oldukça şirin. Arabası olanlar bu ve benzeri kaleleri görmek için Kartal Yuvası Yolu denilen ve Krakow ile Częstochowa arasında toplam 25 kaleyi içeren rotayı takip edebilir. Bu arada İstanbullu gezginlerin dikkatini çekmiş olabilir, İstanbul’daki Polonezköy’de de Częstochowa Kilisesi var. Siyah Meryem’i görmek için buraya da gidebilirsiniz.

WROCŁAW

Wrocław (Breslau) ülkenin en renkli şehri, vırotslav diye okunuyor. Mecazi anlamda söylemedim, gerçekten sokaklarına ve binalarına baktığınızda renklerin her tonunu görebileceksiniz. Özellikle Market Square (Rynek) etrafındaki tarihi evlerin hepsi tam kartpostallık, burada elimizde kamera durmadan fotoğraf çekmekle geçti zamanımız. Rynek’in ortasındaki muhteşem Belediye Binası (Ratusz), şehrin orta çağ mirasını yaşatan 600 yıllık John ve Margaret Evleri (Jaś i Małgosia), bir mimarlık harikası olan Wrocław Üniversitesi ve Kraliyet Sarayı (Pałac Królewski) ilk göze çarpan yerler. Genel olarak da çok şirin bir yer Wrocław, mesela şehrin çeşitli yerlerine kimisi gizlenmiş, kimi açıkça sergilenmiş 300 tane cüce heykeli var. İlk olarak anti-komünist Turuncu Hareketi’nin sembolü olarak 2001’de şehrin meydanına konulan bir heykelcikle başlanıp zamanla ilgi çekince sürekli yenileri eklenmiş, hepsi de birbirinden farklı karaktere bürünmüş. Şu anda internetten ya da telefonunuza uygulama indirip bu heykellerin peşine düşebiliyorsunuz, birçok turist de aslında sırf bu cüceler için geliyor şehre. Yine ana meydanda heykeller hakkında bilgi veren Cüce Müzesi var. Biz herhalde toplamda 50 tanesine falan denk geldik, bazen şehrin dışında bile hiç beklenmedik yerden cüceler çıkıyor. İlginç ama turistik olarak bir şehre marka değeri katmak için sınırsız seçenek olduğunun en güzel örneklerinden biri 🙂

Wroclaw’ın evleri

Wrocław’da görülecekler tarihi merkezle sınırlı değil. Polonya’nın bu 4. en büyük şehri oldukça büyük bir alanı kapsıyor ve yer yer tramvaya binmeniz gerekebilir. Śródmieście’de bulunan Katedral Adası (Ostrów Tumski) şehrin ortasındaki Oder Nehri üzerinde bulunan birbirinden güzel adacıklara toptan verilen isim. Adaya girişteki, aşıkların kilitler taktığı Tumski Köprüsü’nden geçtikten sonra geçmişi 900’lü yıllara kadar uzanan bu dini binalar kompleksine varıyorsunuz. Savaş zamanı büyük yıkıma uğramış ve son yıllarda tamamen yenilenmiş bu bölgenin yıldızı tabi ki St. John Katedrali. Tepesinde her zamanki gibi mükemmel bir manzara bekliyor. Katedralin ardından Arnavut kaldırımlı sokaklarında ilerleyip görkemli malikeneler ve yemyeşil bahçelerle süslü sokaklarında dolaşmanızı kesinlikle tavsiye ediyorum. Şehrin biraz dışında, merkezden 2, 4 ve 10 no’lu tramvaylar ile varabileceğiniz çok güzel bir dinlenme alanı var: Bir tarafta hayvanat bahçesi bir tarafta da Japon Bahçeleri (Ogród Japoński) ile çevrelenmiş Hala Stulecia binası ve önündeki 10,000 metrekarelik dev süs havuzu. Burası halkın akın edip, özellikle Nisan’dan Ekim’e kadar aralıksız düzenlenen ışık ve su şovlarını hayranlıkla izlediği gerçeküstü bir yer. 1913’te yapımı tamamlanan, kubbesi İtalya’daki Pantheon ile yarışır Hala Stulecia zamanının en büyük binalarından biriymiş. Şu anda bile oldukça etkileyici bir izlenim uyandırıyor insanda, zaten UNESCO da kültür mirası listesine hemen dahil etmiş. Yeme-içme konusuna gelince, bu şehirde seçenek sınırsız. Hayatımda yediğim en lezzetli bagel’leri birbirinden farklı peynir ve soslarla hazırlayan Central Cafe, tarihi bir Gotik su kulesi binasının altında konuşlanmış ve görür görmez insanı şaşkına çeviren Wieża Ciśnień Bistro, kahvaltısı mükemmel Giselle ya da uzakdoğu mutfağı arıyorsanız sizi pek memnun edecek Szajnochy 11. Şaşılacak kadar çok sayıda birbirinden kaliteli restaurantlara sahip Wroclaw. Moa Burger de yeni bir şube açtı, aklınızda olsun 🙂 Akşamın çökmesiyle neon ışıklarla çevrili, şu an daha çok açık hava sergisi işlevi gören Galeria Neonów’da oturup birşeyler içmek şart. Graciarnia Pub da içindeki antikalarla çok ilginç bir yer. Havalar güzelse ve dışarıda oturup halkla kaynaşabileceğiniz bir sokak arıyorsanız Pasaż Pokoyhof’da birçok mekan var, yer bulmak zor olabilir yalnız 🙂

Wroclaw – Hala Stulecia

Wrocław aynı zamanda 2016 yılı Avrupa Kültür Başkenti. Eminim uluslararası bilinirliği bu sayede hızla artacak ve zamanla kıtanın en gözde turist noktalarından biri haline gelecektir 🙂

ZAKOPANE

Polonya’nın güneyinde Tatra Dağları’nın eteklerindeki Zakopane, yazın doğa gezileri, kışın da kayak için Polonyalıların bir numaralı tercihi. Gitmedim, ama şu anda Polonya’da en çok görmek istediğim yerlerin başında geliyor. Özellikle kış aylarında gidip kayak keyfi yapmak şart 🙂 Yazın da büyüleyici dağ manzaları eşliğinde uzun yürüyüşlere katılabilirsiniz (Slovakya sınırına yakınsanız “denizin gözü” Morskie Oko Gölü’ne mutlaka uğrayın). “Zakopane stili mimari” ile inşa edilmiş ahşap dağ evleri bölgeye kültürel değer katıyor, özellikle Zakopane’nin merkezindeki Krupówki Caddesi etrafında çok sayıda bulunan bu evleri komple kiralayıp mükemmel bir kış tatili geçirebilirsiniz. Krakow’dan günde beş tren gidiyor Zakopane’ye, fiyatı da 25zl (19TL) ve yol üstündeki küçük kasabaların bir kısmında duruyor. Ya da 15zl verip otobüslerle 2 saat gibi kısa sürede direk gidebilirsiniz, Polonya’da şehirlerarası ulaşım gerçekten sudan ucuz. Zakopane hakkında şu an yazabilecek çok şeyim yok haliyle ancak deneyimledikten sonra burayı güncelleyeceğim 🙂

Zakopane (Alıntıdır)

You may also like...

6 Responses

  1. Emre Durmuş says:

    Çok güzel bir rehber olmuş kaleminize sağlık. Avrupaya geldiğimde polonya kısmet olmamıştı. Bir daha ki avrupa ziyaretimde mutlaka rotama ekleyecem ülkeler arasında. Paylaşım için teşekkürler.

    • Bekran says:

      Beğendiğinize sevindim. Bu arada Asya’daki maceraları takip ediyorum, iyi geziler 🙂

  2. Arel Logo Tasarım says:

    Etkileyici yerler. Güzel bir siteniz var

  3. Taflan says:

    Biz bir tek Varşova’yı görme şansına erişmiştik ancak Polonya geneli için de çok güzel bir yazı olmuş. Gerçekten etkileyici tarihi ve uygun fiyatlarıyla, özellikle bahar sonu ve yaz aylarında uygun iklimiyle gezmeye hatta öğrenci olmaya, yaşamaya değer bir ülke Polonya.

  4. Polonya gezilecek yerlerden bir yer kısmet olursa bende kısa zaman sonra burayı gezmek isterim. Böyle güzel yerlerin tanıtımını yaptığınız için sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

Leave a Reply

Your email address will not be published.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.