Krakow Rehberi

3. GÜN

Auschwitz‘e gitme zamanı. Buraya arabayla gidecekseniz yaklaşık bir saat yolculuğun ardından Oświęcim Kasabası’na varacaksınız, tabelalar devamını işaret ediyor. Acentadaki tur fiyatları da 40€ civarı. Auschwitz ismini duymayan azdır. 70 yıl önce yaşan 2. Dünya Savaşı’nda en büyük acıları Polonya halkı çekti ve bu insanların büyük kısmı Krakow civarına kurulmuş toplama kamplarında esir alınıp öldürüldü. Çekilen çoğu soykırım filmi Krakow civarındaki yerlerde geçer zaten. Naziler Krakow’a karşı özel bir ilgi duyuyordu, şehrin ortasındaki meydanın ismini Adolf Hitler Platz olarak değiştirdiler. Polonya halkını ortadan kaldırmaya and içtiler ve Krakow’u da işgal ettikleri topraklarda kurdukları bölgenin (Generalgouvernement) başkenti ilan ettiler. Başta Yahudiler olmak üzere halk önce nehrin karşı kıyısında Krakow Gettosu denilen bölgeye, oradan da Auschwitz başta olmak üzere çeşitli toplama kamplarına dönmemek üzere gönderildi. Çok zor dönemdi Polonyalılar için 2. Dünya Savaşı, toplamda 6 milyon insanı öldürüldü (o zamanki nüfusa göre her 5 kişiden biri), tüm dünyada öldürülenlerin (11 milyon) yarısından fazla. Şu an hemen hemen tüm Polonyalının ailesinde bir şekilde savaştan zarar görmüş birileri var, acılar halen taze.

Tepesinde Almanca Arbeit Macht Frei (Çalışmak Özgürleştirir) yazan simsiyah tekinsiz metal kapının altından geçip girdiğiniz Auschwitz Toplama Kampı’nın binalarında dolaşıp, çok gerçekçi şekilde aynen bıraktıkları ranzaların, kıyafetlerin, ölüm püskürten gaz odalarının ve nazi doktorlarının rastgele seçip canları istediği gibi kesip biçtikleri deneklerin yattığı masaların önünden geçerken dehşete düşüyorsunuz. İnsanın aklına izlediği filmlerden sahneler geliyor, o sahnelerin gerçekte birebir yaşandığı mekanlarda yürürken yüreği eziliyor. İki sefer gittim Auschwitz’e, ikisinde de dönüş yolundayken uzun süre konuşamadık. Ama tarihin en büyük insanlık dramlarından birinin yaşandığı yere gidip insanoğlunun koşullar sağlandığında ne kadar vahşi olabileceğine tanık olmak ve bundan ders çıkarmak, buraya kadar gelen herkesin insani vazifesi bence. Hakkında daha önce yazdığım Japonya’daki Hiroşima gezim de aynı etkiyi bırakmıştı bende. Toplama kampının hikayesini derleyip detaylıca anlatan Serdar Kuzuloğlu’nun blogunda yazdıklarını okumanızı tavsiye ederim.

Toplama kamplarına giriş ücretsiz (tur grubuna katılmak isterseniz tam 40zl, öğrenci 30zl) ama yoğun ziyaretçi akını sebebiyle geçen yıldan itibaren rezervasyon sistemine geçtiler. İnternet sitelerinden dilediğiniz saati seçebiliyorsunuz (yazın akşam saat 7’ye, ilkbaharda 6’ya kadar açık). Ya da oraya kadar gidip girişin yanındaki ofisten en yakın hangi saatte boşluk varsa bileti alıyorsunuz ve o süreye kadar beklemeniz gerekiyor. Eğer bir iki saat sonrasına verdilerse bileti, bu sürede 2-3 kilometre ötedeki Birkenau Toplama Kampı‘na gitmenizi öneririm. Oraya giriş serbest, dolaşması da çok zaman almıyor. Nazi tren hattının son noktası olan, artık öldürülmek üzere seçilen insanların getirildiği bu yok etme kampında ahırdan bozma odalarda insanların yaşadığı çaresizliği iliklerinize kadar hissediyorsunuz.

Karamsar bir günün ardından çok şey yapmak ister misiniz bilmiyorum ama Market Square’ye dönecekseniz, meydanın en önemli yapısı olan St. Mary Bazilikası‘nın tepesindeki kuleye çıkmanızı kesinlikle tavsiye ederim. Sadece 1 Nisan- 31 Ekim arası Perşembe, Cuma ve Cumartesi günleri saat 09:10-11:30 ve 13:10-17:40 arasında izin veriliyor, onun da sınırlı sayıdaki biletini sabah saatlerinde Hard Rock Cafe‘nin arkasındaki ofisten almanız gerekiyor (Öğrenci 10zl, tam 15zl). Tepesinden çok güzel bir manzara var, şehri 360 derece görebiliyorsunuz. Her saat başı ikinci kulede biri çıkıp borazan çalıyor. Rivayete göre 1241 yılında şehri işgal eden Tatarlar’a karşı biri tepeden borazan çalıp halkı uyarmaya çalışmış, çok geçmeden de bir okla öldürülmüş. Tatarlardan kurtulduktan sonra bunu sembolik olarak adet haline getirip yüzyıllar boyu devam etmişler. Bazilikanın içine belli saatlerde giriliyor, ibadet etmek isteyenler meydandaki ana kapıdan ücretsiz girebiliyor, turistler için biraz tuzlu. Eğer zamanınız varsa ve haliniz kaldıysa, Rynek Underground olarak geçen yeraltı müzesine de uğramanızı tavsiye ederim. Yoğun ve ilgi çekici görseller sayesinde sıkılmadan saatlerinizi geçirebilirsiniz. Bütün bunların ardından meydandaki kafelerden birine oturun ve çevrenizde akan hayatın tadını çıkarın 🙂

BONUS: Jagellonian Üniversitesi‘nin botanik bahçesi öğrencilerden çok halkın gezmeye gittiği, şehrin ortasında bir vaha. Bizzat Kral Kazimierz tarafından inşası emredilen ve 1364 yılında faaliyete geçen dünyanın en eski üniversitelerinden Jagellonian, Polonya’nın da şu anda en iyi 2. üniversitesi. Erasmus’a gitmek isteyenler olursa burayı düşünsün 🙂

4. GÜN

Sabah erkenden güneydeki tuz madenlerine gidin. Wieliczka Tuz Madeni şaşırtıcı bir şekilde benim Polonya’daki favori yerlerimden biri oldu. Bir tuz madeni ne kadar ilginç olabilir derseniz şöyle anlatayım: 13. yüzyılda ilk olarak çıkartılmaya başlanan sofra tuzu orta çağda nasıl olduysa altından daha pahalı hale gelmiş ve kraliyet aileleri arasında statü sembolü olarak görülmeye başlamış. Getirisi çok iyi olunca yüzyıllarca kazıp tuz çıkardılar bu bölgeden, ta ki 1996 yılında tuz fiyatlarının düşüklüğü üzerine ticari üretimin durdurulmasına kadar. Şu anda müze olarak sağlanan gelir tuzdan elde edebilecekleri gelirden çok daha fazla. Yerin 324 metre altına kadar inen bu tuz madenleri kompleksinin toplam uzunluğu tam 287 kilometreye kadar çıkıyor ve turda bunun sadece %2’lik kısmını gezebiliyorsunuz. Buraya gitmeden önce bileti internetten almanızı tavsiye ediyorum, aksi halde özellikle yaz aylarında çok sıra beklersiniz ve geri dönme riski var. Tourist Route (84zl tam-64zl öğrenci), Miner’s Route, Pilgrim’s Route gibi seçenekler var. Turist rotası içlerinde en kısası ve görsel olarak en tatmin edici yerleri gezdiriyorlar. Diğer rotalar biraz maceracılar için. Biletinizin üzerinde yazan saatte grupça alıyorlar içeri ve sürekli bir tur lideri bulunuyor başınızda. Önce 378 tahta merdivenden aşağı yerin 135 metre altına iniş var (Üzerinize kalın bir şey alın, soğuk oluyor içerisi), klostrofobik bünyeler için tam cennet 🙂 Zamanın gün yüzü görmeyen madencileri yerin altında tuzdan heykeller, işlemeli kapılar, parlayan duvarlar, yeraltı gölü, su kanalları ve en büyüleyicisi dev yeraltı katedraliyle tam bir şehir inşa etmiş. Bana Yüzüklerin Efendisi’ndeki cüce şehri Moria’yı hatırlattı, tuz kristallerinin sürekli ışıldadığı bambaşka bir dünya. Katedral ise evlenmek için Polonya’nın en prestijli yeriymiş, belli zamanlarda bu dev salonda konserler ve davetler düzenleniyor. Her yılbaşı gecesi ise yerin 125 metre altında ünlü balosu var 🙂

Tuz madeni çok uzakta değil, taksiyle giderseniz 40zl kadar yazıyor. Ya da ana tren istasyonunun oradaki duraktan 304 no’lu otobüse binip Wieliczka Kopalnia Soli durağında inersiniz. Ya da trenler var yine ana istasyondan, nasıl isterseniz. Döndüğünüzde yorgun olursunuz, bu akşamı Market Square’nin çevresindeki tipik Polonya restaurantlarından birinde yerel tatları keşfetmeye ayırın. Polonya mutfağı sizi oldukça şaşırtacak. Yeme içme konusunda detaylı bilgiler için bir sonraki yazımı bekleyin 🙂

BONUS: Komünizme ya da Polonya’nın yakın tarihine meraklı olanlar için şehrin 8km kadar doğusundaki Nowa Huta’ya bir ziyaret şart. Sovyet döneminde metal işçilerinin konaklaması için kurulmuş ve komünist tipte uzunlamasına dev bina bloklarının sıralandığı bölge, şu anda şehrin en kalabalık ve en istenmeyen yeri. Pek çok yerde komünizm yanlısı ve karşıtı simgeler var olmasıyla ilginç bir tezat oluşturuyor.

5. GÜN

Yaz aylarında Krakow’daysanız Wisła Nehri‘nde bir tekne turuna çıkıp turunuzu harika bir şekilde tamamlayabilirsiniz. Ama mayonuzu yanınıza aldıysanız ve değişik birşeyler arıyorsanız size Krakow’un en büyük sırlarından birini vereyim: Zakrzówek. Burası aslında uzun süre kireçtaşı çıkartılan bir maden ocağıymış (Papa II. John Paul de burada çalışan bir işçiymiş), ancak zaman içinde büyük seller sonucu taşmış ve 1990’larda da o şekilde bırakılmış. Şu anda özel mülk ama halk uyarıları önemseyip çevresinde piknik yapıyor, yüzüyor, güneşleniyor. Suyu çok temiz ve berrak, etrafı da yemyeşil ağaçlarla dolu ormanlık bir alan. Yazın tam bir kaçış yeri gençler için, Krakow’da yüzülebilecek de tek doğal yer. Buraya gitmek için şehir merkezinden güneye doğru giden 18 no’lu tramvaya bindikten sonra Kapelanka durağında inip bir 15 dakika yürümek gerekiyor, ama değer 🙂

Eğer bahar aylarında uğrarsanız, şehrin en iyi manzaralarından bazıları Podgórze’deki Krak Höyüğü’nden (Kopiec Krakusa) izleniyor. Özellikle akşamları şehir ışıklarını karşınıza alıp romantik bir akşam geçirebilirsiniz. Bu tümseğin altında efsane kral, Krakow’un kurucusu Krakus‘un yattığına inanılıyor. Kościuszko Höyüğü (Kopiec Kościuszki) bu tarihi höyükten esinlenerek Polonya halkının bağışlarıyla 1823 yılında yapılmış, tüm sınıftan insanların yapımında emeği geçmiş. Polonyalılar için büyük önemi var, adını halk kahramanı komutanlarından alan höyüğün toprakları generalin savaştığı yerlerden getirilmiş, tepesindeki granit kaya da Tatra Dağları’ndan. Avustralya’nın en yüksek dağı olan Mount Kosciuszko’nun da ismini nereden aldığını söylememe gerek yok sanırım 🙂 Buraya ulaşması da, tepeciğin etrafından dönerek yükselen merdivenlerden tepeye çıkmak da biraz zahmetli olabilir ama sonunda karşısınıza çıkan manzara tüm yorgunluğunuzu unutturacak. Eğer açıksa hemen dibindeki Bronisława Şapeli‘ne de girmeyi unutmayın.

Krakow’daki son gecenizi şanına yakışır şekilde gerçek bir partiyle tamamlamak lazım, değil mi? 🙂 Şehrin en iyi hamburgercisi Moa Burger‘da haftanın burgerini söyleyin, ardından hemen yanındaki Wódka Cafe‘ye geçip yüzlerce çeşit votka arasından dilediğinizi seçin. Fiyatları sadece 2-3zl ve tadları enfes, barmenler de çok arkadaş canlısı, votka konusunda kitap yazacak kadar bilgililer 🙂 Votka sevmiyorsanız, 50 metre kadar ötede Movida Bar var, İtalyan bir barmenin açtığı mekanın kokteylleri çok özel ve tabi ki ucuz (20zl civarı). Kafanız yeterince güzel olduktan sonra Market Square etrafındaki Szewska ve Sławkowska gibi sokaklarda bulunan sayısız gece kulübünden birine bırakın kendinizi ve sabaha kadar eğlenin. Artık turunuzu tamamladınız 🙂

You may also like...

5 Responses

  1. bunca gezdiğin ülkeler içerisinde en çok hangisinden etkilendin hangi ülkede yaşamak isterdin ? : )

  2. Hanife Hassas says:

    Gitmedim. Ama kızım Erasmus için 23 ocak”da ( Agricultural University of Cracow ) gidiyor 🙂
    Araştırdığıma göre Arupa’nın en buyuk meydanına (market square) sahip.. Tarihi ozelligini onca savaslara rağmen oldukca iyi koruyan , yüzyıllardır gelen gelenekleri de yasatabilmiş nadir sehirlerden biri… 
    Oraya gidenlerin yazılarını okudum da Şehrin merkezinde modern binaya rastlamak olanaksiz gibiymiş. hemen her sokak yuzyillardan kalma binalardan doluymuş :). 
    Krakow kultur ve sanatin baskentlerinden biridir diyor bir çoğu yazılarında sizde zaten öyle demişsiniz 🙂
    Avrupa ‘da. 2000 yılında da kültür başkenti seçilmiş…
    Yani çok da büyük sayılmayan bir şehir’de 60 tan fazla müze varmış…
    5 günlük gezi için güzel tavsiyelerde bulunmuşsunuz. Teşekkür ederim 🙂 Dilerim bu kültür şehrini bende görürüm… Belki de kim bilir kızım sayesinde bende giderim… 🙂

  3. Fuat BARLAS says:

    Yazınızı dikkatlice okudum ve çok güzel özetlediğinizi gördüm. Sizi tebrik ederim.
    5 günlüğüne Krakow’a iş seyahati yapacağım. Sadece Cumartesi günü boşum. Bir günlük plan yapsanız neleri tercih ederdiniz? Müze, alışveriş akşam yemek olarak. Dabrowskiego caddesinde olacağız. (Oscar Schindler Fabrikasına çok yakın)

  4. malatya oto kiralama says:

    Mükemmel bir rehber olmuş emeğinize sağlık gezmek istediğimiz yerler hakkında önceden bilgilenmiş oluyoruz sayenizde.

Leave a Reply

Your email address will not be published.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.