Dünyanın Ortasına Yolculuk

[singlepic id=2555 w=200 h=150 float=left]Ekvador’un başkenti Quito’ya vardığımızda önceki günün tüm yorgunluğu çökmüştü üzerimize. Şehrin 2820 metrelik rakımı da başağrısının yolda olduğunun sinyallerini veriyordu. Terminalden otele giderken ilk dikkatimi çeken şehrin ne kadar büyük olduğu oldu, 45 dakikalık geniş bir şehir turu yaptığımız taksi yolculuğu servet tutacak diye endişelenirken taksici sadece 8$ istedi, ülkede taksiler ucuz neyse ki. Çoktan akşam çökmüş olduğu için bir şeyler yemek için şehrin eğlence merkezi olan Foch Meydanı’na gidelim dedik. Bölge çok canlıydı ama bizim bitap halimizden pek iş çıkacağa benzemiyordu, o yüzden çevredeki restaurantlardan birinde güzel bir akşam yemeğinden sonra otele döndük. Ertesi gün doyasıya gezmeye başlayacaktık ne de olsa.

Quito’dan 2 saatlik otobüs yolculuğuyla varılan Otovalo Pazarı var. Burası tüm ülkenin en popüler halk pazarı ve ülkenin her köşesinden getirilen elişleri, kumaşlar, alpaka yününden giysiler olsun, ne ararsanız çok ucuza [singlepic id=2548 w=150 h=200 float=right]bulmak mümkün. Sadece Cumartesi, Pazar ve Çarşamba açık olduğu için Quito’dan ayrılmadan son şansımız olan Pazar günü gidelim dedik, yoksa en yoğun gününü Cumartesi’leri yaşıyormuş. Quito’nun kuzey otobüs terminaline gidip oraya kalkan ilk otobüse atladık (2$). Otovalo haftasonunun tüm hareketliliğini yaşıyordu, bir tarafta kiliseye gidenler, en şık elbiselerini giyinip piknik yapmaya çıkanlar, pazarda o gün iyi bir satış yapma umuduyla tek tek tezgahlarını açanlar.. Pazarı bulmak biraz zaman aldı, çok sayıda pazar var ama en meşhuru olan Plaza de los Ponchos’dakine gitmek için terminalden taksiye atlamak gerekiyor, ücreti 1$. Alexandra alışveriş canavarı çıktı ve alpaka yününden bir şeyler aldı, doğrusu yolculuğumun bitişine daha zaman olmasaydı ben de bu yünden bir şeyler alabilirdim, çok güzel gözüküyorlar. Quito’ya döndüğümüzde akşam olmuştu, hostel’den önce sinemaya gidelim dedik. Güney Amerika ülkelerinde orjinal dilde film bulmak bir dert, gittiğimiz dev alışveriş merkezinde İngilizce, hem de 3 boyutlu The Avengers’ı görüp hemen biletimizi aldık. Günü sonlandırmak için güzel bir tercih 🙂

[singlepic id=2553 w=150 h=200 float=left]Ekvador, adını aldığı Ekvator Çizgisi’nin geçtiği ülkelerden biri ve bunun için Quito’ya 45 dakika uzaklıktaki Mital del Mundo (Dünya’nın Ortası)’ya anıt ve gözlem evi inşa etmişler. Dünyanın önemli bilimadamlarının heykelleriyle çevrelenmiş ana bulvardan yürüyüp tepesinde dünya küresi olan dev kuleye ulaştık. Müze olarak ziyaretçilere açık olan kulenin ortasından çekilen çizgi oraya giden yolu da ikiye bölüyor, bir tarafta güney, diğerinde kuzey. Bol bol fotoğraf çekip alanda dolandık. Bu arada önemli bilgi, günümüzdeki GPS ve bilgisayarlı sistemlerle yapılan detaylı ölçümlere göre gerçek Ekvador çizgisi anıtın ortasından değil, oraya 240 metre uzaklıktaki bir yerden geçiyormuş, 1979’da mühendisler inşa ederken yanlış hesaplamışlar. Anıtın yakınlarında bazı fiziksel deneylerinin yapıldığı alan var, gitmedik ama bir deney duydum, ne kadar doğru bilmiyorum: Buna göre içi su dolu bir leğen alıp suya bir kalem koyduğunuzda güney yarımkürede saat yönünde dönerken, hemen 2-3 metre yürüyüp kuzey yarımkürede denediğinizde değişen manyetik kuvvetler sayesinde tam tersi yönde dönüyormuş. Bunun gibi ufak başka deneylerin yapıldığını söylediler ama bizim acelemiz vardı, şehir merkezini de gördükten sonra otobüse atlayıp ayrılacaktık şehirden. Bu arada kulenin önündeki ana meydanda haftasonları güzel konserler oluyormuş, gidenler varsa haftasonuna denk getirsin derim.

[singlepic id=2561 w=200 h=150 float=right]Quito’nun şehir merkezine tam anlamıyla bayıldım. Plaza Grande’yi çevreleyen koloniyal tarzda binalar, dev katedraller, dar sokaklar ve karakteristik duvarlarıyla bence Cuzco’yla birlikte Güney Amerika’nın en güzel tarihi merkezine ev sahipliği yapıyor. Ana meydanın dört tarafını Başkanlık Sarayı, Quito Katedrali, Quito Şehir Binası ve Başpiskoposluk Sarayı çevreliyor, inanılmaz. Arnavut kaldırımlı sokakları turlayıp merkeze yakın yerel bir restaurantta tipik Ekvador yemeğimizi yedikten sonra hostel’imize döndük. Kolombiya’ya geçmek için önce Tulcan denilen sınır kasabasına giden bir otobüse binmeliydik. Ekvador’da otobüs ücretleri saat başında 1 dolar şeklinde, biz de 4 saat sürecek yolculuk için 4 dolar verdik. Kafamı kurcalayan şey iki ülke arası sınır geçişinin nasıl olacağıydı, çünkü araştırma yapmamıştık ve nelere dikkat etmemiz gerektiğiyle ilgili hiçbir [singlepic id=2567 w=150 h=200 float=left]fikrimiz yoktu. Birkaç kişiden tehlikeli olduğunu duymuştuk sadece, o yüzden gecenin bir vakti varacağımız Tulcan’da geceyi geçirip sınırı sabah saatlerinde mi denesek diye düşünüyorduk. Ancak Tulcan’a vardığımızda nedense içimdeki bir dürtü beni sınır geçişini yapıp Kolombiya tarafında konaklamamızı düşünmeye itti, zaten ilk izlenimlerimize göre o kadar da tehlikeli gözükmüyordu bulunduğumuz yer. Alexandra’yı da ikna ettikten sonra bir taksiye 3,5 dolar verdik ve sınır kontrolünün olduğu 6,5 km uzaklıktaki Rumichaca’ya vardık. [singlepic id=2563 w=200 h=150 float=right] Ekvador tarafında işlemler beş dakika bile sürmedi, çıkış damgamızı bastırdıktan sonra iki ülke arasındaki köprüden yürüyerek Kolombiya’ya giriş yaptık. Ülkenin uyuşturucu konusundaki ününü duymayan yoktur, pasaport kontrolünün olduğu binaya yaklaşırken bile etraftan yoğun biçimde esrar kokuları yayılıyordu. Kolombiya girişi de sorunsuz oldu, yarım saat kadar sıra bekledikten sonra 90 günlük Kolombiya vizemiz pasaportlarımızda yerini almıştı. Güney Amerika’daki şu vize kolaylığını çok seviyorum! 🙂

Giriş yaptıktan sonra ilk işimiz oralarda açık olan dövizcilerden birine gidip para bozdurmak oldu. Dolarlardan kurtulma zamanı gelmişti. Kolombiya pezosunun hesaplaması zor bir kuru var, bir dolar 1700 peso ediyor. Gidip oradaki tekinsiz adamlar içindeki en az tekinsiz görününe sorduk dolar başına 1800 vereceğini söyledi, biz de kesin bir pislik çıkacak diye sadece 40$ bozdurmaya karar verdik. Beklediğim an çok geçmeden geldi, adam Alexandra’ya eksik para [singlepic id=2569 w=200 h=150 float=left]verdi, kız da hiç saymadan cebine atacaktı ki hemen müdahale edip adama paranın kalanını da vermesini söyledim. Neyse ki sorun çıkarmadı da dolarımızın karşılığını eksiksiz almış olduk. Böylece hiç ummadığımız halde bu sınır kasabasında muhtemelen tüm Kolombiya’da alabileceğimiz en iyi kuru aldık 🙂 Binlerce pezomuzu napsak, nereye harcasak diye düşünüyorduk ki taksiye atlayıp bir otel bulalım dedik. Lonely Planet kitabında yer alan zaten üç yer vardı, ilkinin adresini şoföre verip  (8000COP) 2km ötedeki Ipiales kasabasına doğru yol aldık. Otelde yer varmış neyse ki (kişi başı 7000COP), çantaları odaya attık ve gün boyunca adam gibi bir şeyler yemediğimizi farkedip bir restaurant bulma umuduyla tekrar dışarı çıktık. Issız ve karanlık sokaklarla dolu çevrede açık olan tek restauranta kendimizi attık, daha çok sokak yemekçisi tarzına bir yerdi ama belki son günlerde yediğim en iyi tavuk etini yemiş oldum, bir de yerel soslar kullanmışlar ki demeyin keyfime 🙂 Kafamız rahat, midemiz dolu, otele geri dönüp çok geçmeden yattık. Bu arada otel görevlisi sınırı gece geçmekle ne kadar doğru iş yaptığımızı söyledi. Çünkü bizim beş dakikada hallettiğimiz Ekvador çıkışı tek başına en az bir saat sürüyormuş, Kolombiya tarafıyla ilgili ise üst sınır yok, 2-3 saat pek alışılmadık bir süre değilmiş. Hızlı ve zahmetsiz bir giriş oldu bizim için böylece, Kolombiya’ya hoşgeldik 🙂

You may also like...

Leave a Reply

Your email address will not be published.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.