Sözün Bittiği Yer.. Phnom Penh

[audio:host_of_seraphim.mp3]

Siem Reap’tan başkente günün her saatinde birçok otobüs firmasının düzenlediği seferler var. Fiyatı sadece 5$, tuvaletli ikramlı otobüslerle gitmek isterseniz 1$ daha talep ediyorlar. Yolculuk ise 6 saat sürüyor ama bunun yarısı alfaltsız, çukuru bol toprak yollarda olduğu için çok konforlu bir yolculuk olduğunu söyleyemem. Phnom Penh’de yapacak pek birşey yok, yine de burayı görmeden dönmek istemedim. Üstelik Laos vizemi alabileceğim tek yer burasıydı.

[singlepic id=1021 w=200 h=150 float=left]Ülkeye vardıktan sonraki yolculuğumda ilk dikkatimi çeken çocuk işçilerin fazlalığıydı, tarlalarda ve inşaatlarda maalesef çok sayıda çocuk çalıştırıyorlar Kamboçya’da. Ve tabi yetimhaneler.. O kadar öksüz yetim çocuk var ki ülkede, yetimhaneler bir miktarını barındırabiliyor, geri kalanlar çalışmak ya da dilenmek zorunda. Phnom Penh’de ise ilk dikkatimi çeken ne kadar ampute ve tekerlekli sandalyeye bağlı ne kadar insan olduğu oldu. Bütün bunların kaynağı, en büyük sorumlusu Pol Pot. Kendisi son yüzyılın en gaddar liderlerinden, 1975-1979 tarihleri arasında 7 milyon nüfuslu Kamboçya’da tam 3,3 milyon insanın ölümüne ve bir o kadarının sakat kalmasına sebep oldu. Batılı ülkelerin göz yumduğu, hatta desteklediği bu soykırımdan sonra Kamboçya’da hiçbir şey eskisi gibi değildi. Dehşet verici bir hikayesi var, bilmeyenler için biraz tarih bilgisi:

[singlepic id=1025 w=200 h=150 float=right]Pol Pot (asıl adı Saloth Sar) Fransa’ya eğitim görmek için gitmiş çiftçi bir ailenin oğluydu. Gençliğinde siyasi olarak oldukça aktifti, Kamboçya’da o sırada iç savaş vardı ve herkes tarafını seçmek zorunda bırakılmıştı. O da Fransa’da komünizme ilgi duymaya başladı, ama komünizmi çok radikal, hastalıklı bir şekilde yorumluyordu. “Taş devri komünizmi” deniyordu fikirlerine. Kamboçya’ya geri döndüğünde bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra Maocu bir gerilla örgütüne katıldı ve kısa sürede hızla yükselerek örgütün başı haline geldi. Khmer Rouge (Kızıl Khmer) diyorlardı kendilerine, 100,000 kişilik asker ordusu siyah üniforma üstüne kırmızı poşu takıyordu. İç savaşta sürgündeki kralın desteğini alan Pol Pot, rakibi olan generali devirerek ülkenin başbakanı oldu. Tüm yetki artık kendisindeydi.

Phnom Penh şehrine tanklarla girdikleri gün herkesin yüzü gülüyordu, halk askerleri alkışlarla ve kutlamalarla karşıladılar çünkü savaş artık bitmişti ve uzun zamandır bekledikleri huzur dolu hayata biraz olsun kavuşacaklardı. Ertesi gün aynı askerler şehri boşaltmaya başladı, yapılan anonslarda halkın yanına eşya almadan evlerini bir an terketmeleri ve şehir dışındaki tarlalara gitmeleri söyleniyordu. Çünkü Amerika birkaç gün içinde şehri bombalayacak, geride kalanlar bombardıman altında kalacaktı. Tabi tüm halk apar [singlepic id=1026 w=200 h=150 float=left]topar terketti şehri, şanslı olanların arabaları vardı ama fakirler günlerce, haftalarca yürümek zorunda kaldı askerler tarafından belirlenmiş yerlere. Amerikan saldırısı falan olmadı, işin iç yüzü Pol Pot’un hastalıklı beyninde yatıyordu. Kendisi modern hayatın, paranın, eğitimin ve dinin zararlı olduğuna inanıyordu. Tek gerekli meslek çiftçilikti ve çiftçilik dışındaki tüm meslekler ortadan kaldırılmalıydı. Kamboçya “sıfır yılı”na geri dönmeliydi. Böylece yok etmeye başladı tüm şehirleri, hastaneleri yıktı, okulları kapattı, tapınakları yakıp heykelleri parçalattı, başta doktor, öğretmen, avukat, sanatçı, yazar gibi eğitimli kesim olmak üzere herkesi tutuklattı ve yüzlerce insanın tek hücreye yığıldığı hapishanelere dağıttı. Para kullanımını yasakladı, merkez bankasını yok etti. Eski siyasi rakiplerini, rakibi olabilecekleri, ünlü aktörleri, şarkıcıları, o sırada ülkede bulunan turistleri, herkesi sorgusuz sualsiz yakalıyordu askerler. Okuma-yazma bilmek, gözlüklü olmak, elleri nasırlı olmamak bile tutuklanma sebebiydi. Koca ülkede hapiste olmayan sadece Kızıl Khmer askerleri ve çiftçilik yapan, pirinç tarlalarında köle gibi çalıştırılan insanlar kalmıştı. İş tutuklamalarla kalmadı, çok daha fazlası vardı. Hapishanedekilere işkenceler yapıldı, aç bırakıldı, kadınlara tecavüz edildi, açlıktan ya da dayaktan ölmeyenler kamyonlarla en yakındaki tesislere götürüldü. Bu tesislerde gözbağıyla bağlanan zavallılar genellikle palayla, zincirle, baltayla defalarca vurularak öldürüldükten sonra kafaları bedenlerinden sökülüyordu, silah kullanmıyorlardı çünkü kurşun israfı yapmak istemediler! Cesetler önceden kazınmış toplu mezarlara, kafalar ise ayrı bir yere atıldı. Ve çocuklar, bebekler… Pol Pot çocukların öldürülmesinin çok önemli olduğunu, çünkü öldürülmeyenlerin seneler sonra intikam almak isteyeceklerini düşünüyordu. Bu yüzden bu küçük çocuklar bedenleri ağaçlara vurula vurula, olabilecek en vahşi şekilde öldürüldüler. Ölmeyenler ise canlı canlı atıldı toplu mezarlara. Askerlerin hiç acıma duygusu yoktu, tek düşündükleri liderlerinin emrini yerine getirmekti. Ve bu sırada ülkeye milyonlarca mayın döşendi. Gitmemesi gereken yerlere ayak basanlar mayınların gazabını çekti, kısa sürede herkes sakat kalmış, herkes beyinsizleştirilmişti. Bir belgeselde izlemiştim, her şey bittikten sonra 1980’de hayatta kalanlarla ropörtaj yapmışlar, adamın biri şöyle diyordu: “Ben ağaca tırmanırım, ağaca tırmanmak için yetişirildim. Başka bir şey yapmayı bilmem, sadece ağaca tırmanırım ve hindistan cevizi toplarım. Soru sormayın.” İnsanlar düşünmeye korkuyordu ve herkes birilerinin müdahale edip kendilerini kurtarmasını bekliyordu ama o yardım çoook uzun süre gelmedi. Üstelik soykırım devam ederken Birleşmiş Milletler’in düzenli toplantılarına Kamboçya da davetliydi[singlepic id=1028 w=200 h=150 float=right], tek temsilci olarak bilin bakalım kim katılıyordu Kamboçya adına: Pol Pot! Başta ABD olmak üzere batılı ülkeler yaşanan katliamların bilincinde olmasına rağmen Pol Pot’a ne laf söyledi ne de yaptırım uyguladı, sadece seyirci kaldılar. Kamboçya’yı kurtarma görevi komşusu Vietnam’a kalmıştı. Vietnam Amerika ile olan savaştan çıkalı uzun süre olmamıştı, buna rağmen 1979’da ülkeye girerek Kızıl Khmer’leri kısa sürede yenilgiye uğrattılar ve hayatta kalan şanslı(?) insanları serbest bıraktılar. Geride 3,3 milyon ceset, harabe halinde masumların kanıyla bulanmış bir ülke kalmıştı. Pol Pot ve örgütün diğer liderleri hemen toz olarak Çin ile Tayland’ın ücre köşelerinde gerilla hareketlerine devam ettiler. Bu sırada Kızıl Khmer’ler İngiltere tarafından eğitildiler ve bir sonraki darbe için yoğun bir şekilde hazırlandılar. Ancak 1997’de başkenti tekrar ele geçirme denemesi başarısızlığa uğradı ve Pol Pot yandaşları tarafından ömür boyu ev hapsine mahkum edildi. Sağlığı gitgide bozuldu ve 1998’de kalp krizinden öldü. Tüm eşyaları ve cesedi yakılarak Kamboçya’nın ufak bir köyündeki mezara konuldu. Örgüt zamanla zayıfladı ve diğer elebaşları çok geçmeden tutuklandılar. Yaptıkları suçların hepsini itiraf edip vicdanlarının rahat olduklarını belirttiler. Çünkü örgütün en önemli sloganı “Bizim için halkın canlı kalması kazanç olmadığı gibi, ölmesi de kayıp değildir” idi. Batılı ülkeler tarafından düzenlenen(!) uluslararası bir mahkemede ceza olarak 35’er yıl hapse çarptırıldılar ve şu anda cezalarını çekiyorlar. Herhalde birkaç yıla iyi halden serbest kalırlar.

[singlepic id=1027 w=200 h=150 float=left]Ülkenin toparlanması, binaların yeniden inşa edilmesi, tapınakların onarılması yıllar aldı. Ama halkın yaşadığı travmayı onarmak, işte o çok zordu. O kadar yakın bir tarih ki, Kamboçya’da şu anda yaşayan her bir ailenin bu olayla ilgili hatırası var. Şu anda bakıyorsunuz, yaşlı neslin yüzünde hep aynı acı ifadesi hakim, dillerini bilip anlatacaklarını dinlemeyi, onları anlamayı çok isterdim. Ülkenin her yerinde zamanla sayısız yetimhane açıldı, hayatta kalan öksüz yetimlerden şanslı olanlar yetimhanelerde barındırıldılar ama diğerlerinin ağır şartlarda çalıştırılmaktan ya da dilencilik yapmaktan başka çaresi yoktu. Ve mayınlardan her sene binlerce yeni insan ölmeye ya da sakat kalmaya devam ediyordu. Günümüzde bile ülke topraklarına gömülü toplam 4-6 milyon mayın olduğu tahmin ediliyor, korkunç bir rakam. Gideceklere tavsiyem, eğer kendi başlarına ülkeyi örneğin motorsikletle geçmek istiyorlarsa ana yolların ve kasabaların dışına çok çıkmamaları.

Phnom Penh’e gelen turistlerin mutlaka gittiği yerlerden biri şehrin 15km uzağındaki Choeng Ek toplama kampına ziyaret. Ben de bir tuktuk kiralayıp tesise gittiğimde neyle karşılacağımın farkındaydım, yine de karşımdaki manzara tahminlerimin ötesindeydi. Alanın ortasına ölenler için büyük bir anıt inşa etmişler ve içinde 15 katlı raf var. Bu raflar soykırım kurbanlarının kafataslarıyla, vücut kemikleriyle ve giysileriyle dolu. Binlerce kemik, kurbanların yaşına-cinsiyetine [singlepic id=1029 w=200 h=150 float=right]göre kategorize edilmiş ve dünya tarihinin en büyük organize katliamlarından birinin ibretlik görüntüsü olarak sergileniyor. Kafataslarının üzerine aldıkları darbeler işaretlenmiş. Çoğunda, özellikle çocuklarınkinde testere izleri ve matkap delikleri vardı. Alanı ise toplu mezarlar ve kazılmış çukurlar çevreliyor. Her yıl yeni toplu mezarlar keşfedilip binlerce yeni ceseti açığa çıkartıyorlar. Tesisin içinde ise olayların başlangıcından itibaren tüm tarihi anlatan resimler, belgeler ve belgeseller sunan bir müze var. Çok bilgilendirici. Bu arada Kamboçya’da yeni kitaba başladım, ismi: “First They Killed My Father”. Türkçesi var mı bilmiyorum ama gayet sürükleyici bir kitap, Pol Pot dönemi başladığında 5 yaşında olan ve rejim tarafından ailesi öldürülüp kendisi de çocuk asker olan yetiştirilen bir kız çocuğunun anılarını anlatıyor. Bulursanız kesin okuyun.

Ben ve yol arkadaşlarım Niklas ile Flo, toplama kampından sonra atış alanına gideriz diye düşünüyorduk, hatta tuktukçuyla öyle anlaşmıştık ama anıtı gördükten, yaşananları okuduktan sonra kimse silahla ateş etme modunda değildi. Kamboçya, Vietnam gibi yakın zamanda savaş görmüş yerlerde silahların bir kısmının saklandığı askeri depolar var. Tam olarak yasal değil ama turistler buralara gidip askerlerin kontrolünde bu silahlarla atış yapabiliyor. 60’lı, 70’li yılların meşhur tüm silahları var, hatta resimli katalog yapmışlar ve içinden istediğiniz silahı seçebiliyorsunuz. En pahalı ve en görkemli silah tabi ki bazuka 🙂 Bazukayı seçtiğinizde (fiyatı 300$) sizi tepelik bir alana çıkartıyorlar ve oradan bir çöplük arazisine ateş ediyorsunuz. Herkesin favorisi ise AK-47 yani kalaşnikov. Merak edenler için tek mermi fiyatı 1 euro’ymuş.

Phnom Penh’de [singlepic id=1033 w=200 h=150 float=right]yapılacak çok şey olmamasına rağmen yabancı sayısı beklediğimden fazlaydı. Genellikle kuzeyden güneye ya da tam tersi yolculuk yapanlar için bir mola noktası bu şehir ama özellikle akşamları nehir kıyısı bölgesindeki barlar, restaurantlar turistlerle kaynıyor. İlginç geldi. Bu arada Phnom Penh’e gittiğimde Niklas’la buluşmuştum. Varanasi’deki otelde tanışıp bir kaç saatliğine beraber gezmiş, hatta ölü yakma töreninin fotoğrafını çektiği için Şiva’ya çok ayıp etmiştik, hatırlarsınız. O da benim gibi dünya turu yapıyor. Yol boyunca iletişimi kesmemiştik, hatta denk getirebilirsek Vietnam’da motorsikletle ülkeyi baştan başa katetme planımız vardı ama ben katılamadım tabi. Şimdi aynı [singlepic id=1036 w=200 h=150 float=left]tarihte aynı şehirde olunca tekrar görüştük. Yolculukta tanıştığınız insanları bir daha hiç göremeyeceğinizi sanırsınız ama fırsatını bulup tekrar buluşursanız sanki 40 yıllık arkadaşmış gibi hissedersiniz. Benim için de öyle oldu, görüşmediğimiz iki ay boyunca neler yaptığımızı anlatıp, beraber yaşadığımız maceraları hatırlayıp gülerken saatler geçmişti oturduğumuz barda. Yanında Avusturya’lı Flo vardı, ben gelmeyince Vietnam için yol arkadaşı olmuşlar ve aynı planlandığı gibi 1 ay boyunca Hanoi’den başlayıp Phnom Penh’e kadar motorsiklet sürmüşler. Tabi muhabbetle birlikte içkiyi fazla kaçırmışız, gece otele döndüğüm anı hatırlamıyordum 🙂 Ama sabah erkenden Laos Konsolosluğu’na gitmem gerektiğini biliyorum, saatin alarmını kurmayı o sarhoşlukla akıl edebilmişim neyse ki..

You may also like...

11 Responses

  1. Kemal Kaya says:

    Evet, sözün ve insanlığın bittiği yermiş. Asya coğrafyasındaki tarihe o kadar uzağız ki bir çoğumuz ne coğrafyasını ne de tarihini biliyoruz. Oysa bu kadar acıya ve fakirliğe rağmen insanlar gülümsemeyi biliyorlar.

    • Bekran says:

      Evet abi ben çok şaşırmıştım böyle bir katliama nasıl bu kadar yabancı kalabildiğimize, bilmiyoruz ve umursamıyoruz. Bu arada o dönemle ilgili yaşananları bir kızın gözünden birebir anlatan bir kitap istersen “First They Killed My Father”ı kesinlikle tavsiye ederim, ben bir çırpıda okumuştum. Zamanın var, Kamboçya’dayken okuyup insanlarını daha iyi anlayabilirsin.

  2. Film izle says:

    Çok güzel bilgiler teşekkür ederiz

  3. Birdenfilmizle says:

    Bu tip kişisel bilgi veren sitelerin değerini bilmek gerekiyor. Çünkü emek verilip bizler için değerli bilgiler paylaşılıyor. Gerçekten ellerinize sağlık değerli yazınız için.

  4. Ali Evecan says:

    Sevgili Berkan,

    Kamboçya hakkındaki bu değerli yazın için teşekkür ederim. Mükemmel bir yazı, harika bir anlatım olmuş. Polpot katliamını yüzeysel olarak duymuş kısa bir araştırma yapmıştım. Fakat senin yazın olayın trajedisini çok daha iyi açıklamış. Eğer müsade edersen YouTube da kimovlog kanalımiz var. Bu kanalda önünüzdeki haftalarda Polpotu işlemek istiyorum ve senin makalen enfes bir kaynak olacaktır benim için. Değerli vaktini ayırıp bana dönüş yaparsan çok mutlu olurum.

    Sevgiler.

    • Bekran says:

      Selamlar,

      Yazımı beğendiğine sevindim Ali. Tabi, makalemi kaynak olarak kullanabilirsin 🙂

    • Ali Evecan says:

      Teşekkürler, video yayına girdiğinde sana da buradan link atarım. Bol gezmeler 🙂

  5. emlak konut says:

    Konu hakkında araştırma yapmak için sitenize giriş yaptım ve gerçekten de blog siteleri yazarları titiz çalışmayla bilgileri bizlere sunmaktadırlar. Diğer web sitelerinde bilgiyi elekten geçirmeden direkt sunuyorlar fakat konuya özgü yazılar veren blog siteleri yazarları bizlerin hassasiyetini anlayıp buna uygun davranmaktadırlar. Emekleriniz için teşekkür ederiz.

  6. Bekran says:

    Link için teşekkürler 🙂

  1. 27/04/2014

    […] iş savaşlarının detayını kısaca öğrenmek için Bekran Sarsılmaz’ın gezi blogundaki şu yazıyı okumanızı […]

Leave a Reply to Ali Evecan Cancel reply

Your email address will not be published.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.