Krabi’ye Dönüş ve Tayland’dan Ayrılış

[singlepic id=1267 w=200 h=150 float=left]Bu muson yağmurlarını hiç hafife almamak gerekiyormuş. Koh Phangan’dan ayrılırken başlayan yağmur geçen her dakika öyle şiddetlendi ki kısa sürede büyük bir fırtına haline geldi ve hayatı resmen felç etti. Bindiğimiz teknede beşik gibi sallanarak yolculuk ettik anakaraya doğru. Ama şanslıymışız, çünkü bizden hemen sonraki tekneye binecek olanlar adada 8 saat beklemek zorunda kalmışlar, giden tekneler o dalgaların arasından geri dönememiş! Karşı limana vardığımızda otobüsümüz hazır bekliyordu, hemen atladık içine ama etraf sel olmuş ve otoyolun bir kısmını kapatmışlardı, şoförümüz bizi bozuk tali yollardan geçirmek zorunda kaldı. Demek ki kuru sezondaki iki saatlik bir yağmur bile bu kadarını yapabiliyorsa daha üç ay önceki büyük sel felaketine o kadar şaşırmamak gerekiyormuş. Otobüste Arjantinli Nicolas ve Valentina ile konuşa konuşa geçti yolculuk. Onlar Phi Phi Adası’na gitmek istiyorlarmış, [singlepic id=1278 w=150 h=200 float=right]bizim de hedefimiz Krabi. 10 gün kadar önce oraya gittiğimde yağmurdan dolayı hiçbir şey yapamamıştım. Bu sefer içimde havaların daha güzel olacağına dair büyük bir umut vardı, üstelik Tayland’dan çıkış için bulduğum en ucuz uçuş iki gün sonra olunca bu süre Hat Yai şehrindeki havaalanına yakın bir yerlerde oyalanmam lazımdı. Sonuçta Krabi en uygun seçenek gibi gözüktü. Şehre vardığımızda televizyon haberleri yağmurun yol açtığı felaketten bahsediyor ve uçağımın kalkacağı Hat Yai’nin sel altında kaldığını söylüyordu! Eyvah, napacağım diye düşünürken bilet sormaya gittim. O gün için tüm ulaşımın iptal edildiğini söyledi tur acentasındaki biri. İki gün sonrasına bilet satıyorlarmış ama sel durumunun nasıl olacağını bilmiyor, işim tamamen şansa kaldı yani. Neyse ki umduğumuz gibi Krabi’de hava yağmursuzdu da zamanımızı sahile inip çok ucuza bir tekne turu (Adam başı 150 Baht, yani 5$) alarak geçirmeyi tercih ettik.

[singlepic id=1269 w=400 h=150 float=left]Turda önce bizi bir mağaraya götürdüler. Bu mağara dünyanın en eski yerleşimlerinden biriymiş, 60000 yıl kadar önce mağara adamlarının burada yaşadıklarına dair deliller bulunmuş. Mağara duvarlarında ise onların bıraktığı figürleri görebilirsiniz, temsili olarak mağara adamı heykelleri de koyup atmosferi güçlendirmeye çalışmışlar. Mağara büyük olmasa da etkileyiciydi, burayı gezmeyi bitirince sıra yüzen balıkçı kasabasına geldi. Ağaçların arasından geçerek ulaştığımız kasaba çok sakin, rahat bir yerdi. Üzerinde en fazla 100 insan yaşıyor ve halkı geçimini tabi ki balıkçılıkla sağlıyor. İlginç balıklar gösterdi rehberimiz ama favorimiz buffer fish yani balon balığı oldu. Normalde boyutu küçük olmasına rağmen sudan çıktığında[singlepic id=1280 w=200 h=150 float=right] şişerek boyutunun 3-4 katına kadar büyüyen, çevresi dikenlerle kaplı çok ilginç bir balık. Ayrıca çok sevimli bir suratı var, koca gözleri ve ağzıyla sanki insanmış gibi mimikler yapıyor, arada bir de sesler çıkartarak boyut değiştiriyor. Bu balığın ayrıca dünyanın en zehirli balığı olduğunu söylemeliyim, toksinleri bir insanı felç edip dakikalar içinde öldürebilir ve bu zehir için herhangi bir antidot bulunmuyor piyasada. Japonya’da fugu balığından bahsettiğimi hatırlarsınız, işte fugu da buffer fish ailesinin bir türü 🙂 Kasaba ortamı çok güzeldi, bayıldık. Kemal ben gittikten sonrası kalacak yer sordu halka, öğrendik ki halkın kendi evlerinde günlük 600 Baht (20$) gibi bir fiyata konaklayabiliyormuşsunuz. Biraz pahalı ama değeceğine eminim. Zaten Kemal de dayanamayıp iki gece için rezervasyonunu yaptırdı.

[singlepic id=1286 w=200 h=150 float=left]Ertesi gün ise büyük gündü. Geçen gelişimde yapamadığım ve içimde fazlaca kalan, bu sefer olacağına inandığım (dua ettiğim) kaya tırmanışı için tek engel havanın yağışlı oluşuydu. O yüzden sabah kalktığımda ilk olarak havanın nasıl olduğuna bakmak için dışarı çıktım ve gökyüzünü apaçık güneşli buldum! Tayland’da iki haftadır kuru sezonda geziyorum ama güneş gördüğüm ilk gün bu son günüm oldu 🙂 Yine de en güzel havanın bizim tırmanış gününe gelmesi büyük bir şans oldu gerçekten. Hemen bizi alan araca atladık ve Krabi merkeze 20km uzaklıktaki Ao Nang Plajı’na oradan da bir botla tırmanış okullarının bulunduğu Railey Plajı’na geçtik. Ao Nang Krabi’den daha kalabalık, zengin turistlerin de ihtiyacını karşılamak için kısa süre önce kurulmuş bir yer. McDonald’s, Starbucks gibi tüm yerler hazır bulunuyor, biz de neden Krabi merkezde çok insan yok diyorduk 🙂 Railey ise direkt karayolu ulaşımı olmadığı için sadece botla gidip gelinebilinen, üzerinde birkaç otel ve restaurantın bulunduğu, sarp kireçtaşı kayalıkların arkaplanda tüm görkemiyle yükseldiği, huzurlu ve aynı zamanda adrenalin dolu bir yer. Yüksek kayalıklara dikkatli [singlepic id=1290 w=200 h=150 float=right]bakarsanız göreceksiniz ki o 50-60 metredeki simsiyah bir mağara ağzına doğru yükselmeye çalışan karınca boyutundaki şekiller aslında kaya tırmanışçıları 🙂 Yukarıdan inanılmaz bir manzara olmalı. Zaten burası dünyanın kaya tırmanışı başkenti ve küçücük plajda bile onlarca tırmanış okulu var. Tam eğitim isterseniz haftalarca süren turlarına katılabilirsiniz, her şey para ve istek (ve tabi enerji) durumunuza bağlı. Günübirlik heyecan arayanlar için ise her saat başı düzenli olarak yeni tekneler terkediyor plajı. Biz ise “Deep Water Soloing” adı verilen, ipsiz kaya tırmanışı ile uçurumdan suya atlamanın bir arada olduğu bir aktiviteyi seçmiştik. Yaptıktan sonra kesinlikle iddia ediyorum ki, ipli tırmanış bunun yanında çocuk oyuncağı 🙂 Daha önce kapalı alanda duvar tırmanışı eğitimi almıştım, az çok bir [singlepic id=1301 w=200 h=150 float=left]tecrübem var ama o sivri ve ıslak kayalıklarda tutunacak ve basacak yerleri kimse işaretlememişken ya da size söyleyecek birileri yokken, ayağınız ise kaygan zeminde her an yanlış bir hareket sonucu kayacakmış gibi güven vermez durumda iken metrelerce yükselmeye çalışmak… İşte ekstrem spor buna denir. Başta ısınmak için 5 metre kadar yükseklikte yana doğru ilerleyip kendimizi denize attık ama yukarı çıkmak lazımdı. Başladık yükselmeye, nasıl çıktığımı hatırlamıyorum ama bir anda kendimi bir çıkıntının tepesinde buldum. Orada dinlenme şansım vardı ama önümü denize dönüpte [singlepic id=1294 w=150 h=200 float=right]bir 12-15 metre kadar yüksekte olduğumu görünce ve geri dönmek gibi bir seçeneğim olmadığını kavrayınca bu zamanı pek dinlenerek geçiremedim 🙂 İnsan daha da yükselmek istiyor, ama aynı zamanda en ufak bir ayak kaymasında neler olabileceğini tekrar tekrar geçiriyorsunuz kafanızda. İnanılmaz adrenalin deposu, kalbinizin güm güm attığını tüm vücudunuzda hissediyorsunuz, kollar bacaklar kas yorgunluğundan artık titremeye başlamış. Çareniz yok atlıyorsunuz suya ve o hiç bitmeyen atlama anından sonra yüzeye çıktığınızda dünyanın en mutlu insanı sizsiniz. Bazı manyaklar 25-30 metreye çıkıp atladılar, ben tekrar denemeye halim kalmadığı için zorlamadım ama başka bir yerde denk gelirsem tekrar deneyip tırmanış tecrübemi artırmak istiyorum. Harika bir spor ve tüm kasları çalıştırdığı için vücudu mükemmel bir şekle sokuyor. Herkese tavsiye ederim 🙂 Bu arada fiyat merak edenler için yazayım, günübirlik tur için 1100 Baht (36$) ödedik.

Hedefimizi gerçekleştirdikten sonra otelimize dönerken ikimizin de yüzü gülüyordu. Hemen bir masaj merkezine gidip tüm kas tutulmalarımıza şifa bulduktan sonra dışarı dolaşmaya çıktık. O sırada Tayland’da yılbaşı ertesi olduğu için bir hafta boyunca resmi tatilmiş. Krabi gibi küçük yerlerde (Şehir nüfusu topu topu 25000 imiş) gece pazarları ve müzik sahneleri kuruluyor, halk ise akşam vakti tüm zamanını buralarda geçiriyor. Biz de soluğu marketin birinde aldık, açıkmıştık ve o sırada tezgahın birinde duran böcekler en iyi seçenek olarak gözüktü gözümüze 🙂 Ben alışkındım Kamboçya’dan ama burada daha önce denemediğim lezzetler de vardı. Beyaz koca bir ağaç solucanı gördüm örneğin, bir belgeselde izlemiştim de adamın teki bunu canlı canlı yiyip tadının çok güzel olduğunu söylüyordu. Tek sorun [singlepic id=1306 w=200 h=150 float=left]içindeki kahverengimsi sıvı ama tek seferde atarsanız ağzınıza çok düşünmüyorsunuz onu da 🙂 Ortaya çekirge, böcek ve solucanlardan karışık bir meze tabağı alıp başladık götürmeye. Burada kabuklu böcekleri daha iyi pişiriyorlarmış, en azından Kamboçya’daki gibi ağır yağ kullanmıyorlar. Bir de üzerine yerel bir sos döktünüz mü tam krallara layık oluyorlar. Böceklerden sonra tezgah tezgah dolaşıp gözümüze güzel ve yerel gözüken her şeyi denemeye başladık. Sokak yemekleri çok ucuz, tek parça yemeğe 60 kuruş veriyorsunuz, 3-4 liraya tıka basa doyarsınız. Yapışkan pilavdan yapılan ve bambuya sarılmış tatlılarından denedim, bizim sütlaç gibi ama şekeri az ve kıvamı daha katıydı.

[singlepic id=1297 w=200 h=150 float=right]Böylece son akşamımı yerel yemekleri deneyerek, yerel insanlarla takılarak geçirdim. Eğer Hat Yai’ye ulaşım iptal edilmediyse ertesi gün sabah 6’da minibüsün biri otelimin kapısından alacak beni. Kısa bir uykudan sonra erkenden kalkıp çantamı artık bilmemkaçıncı kez topladım ve Kemal’le vedalaştım. O burayı sevmiş, bir hafta kadar daha kalmayı düşünüyor. Benim için ise Tayland macerası buraya kadardı. Yolculuğumda dörder kez giriş çıkış yaptığım ve dolu dolu 18 gün geçirdiğim ülke resmen rotamın merkezi oldu. Batıya da gitsem, doğuya da, hep Tayland’a döndürüyordu bindiğim uçaklar beni. Şimdi ise artık batıya bir daha dönmemecesine ilerleme zamanı. Bir hafta on gün kadar Endonezya, ardından hayallerimin ülkesi Avustralya.. 🙂

NOT: Kemal Kaya’nın blog’unu daha keşfetmeyenler için geliyor: Yolda Olmak Harika yazıları var ve genelde bilinmeyen cennet köşeleri turluyor. Bakmadan geçmeyin 🙂

You may also like...

6 Responses

  1. can says:

    Canım çekiyor sen böcek möcek deyince 🙂 Ayıptır söylemesi 2 gün oldu nrş ye başlayalı daha yemek yiyecek fırsat bulamadım. Bir bakınıyım tuvalete filan, belki karafatma vardır. Üzerine batikon döksem çakmakla pişirebilir miyim acaba?

    • Bekran says:

      Ahaha böcekler iyidir, candır. Kızarmış ya da canlı her türlüsüne varım bundan yoksa, deneyebileceklerimin sınırı yok 🙂 Batikon tadı bozar bence, tuvalet güzel bir sostur, bulduğun gibi at ağzına.. Neyse çok cıvıtmadan sana hayırlı olsun diyorum ve çok öpüyorum 🙂

  2. vedat güzey says:

    Sevgili Bekran,aylar önce internette gezginlere yönelik yazı ve fotoğraflar ararken larşıma çıkan blogunu kesintisiz okuyor ve takip ediyorum.Bende 6-23 Kasım tarihlerinde Tayland,Vetnam ve Kamboçya gezisi yaptım.Güney doğu asya ve civarı mükemmel diyebilirim.Ayrıca Yolculuğunda başarılar ve sağlıklı geziler dilerim.

    • Bekran says:

      Çok teşekkür ederim, Güneydoğu Asya gezinizle ilgili internette yazı ya da fotoğraf koyduğunuz herhangi bir yer varsa linkini verirseniz okumak isterim. Özellikle Vietnam’a gidemediğim için orası hep içimde kalmıştır.

  3. Ayhan Çaylı says:

    Değerli Kardeşim Bekran Bey,

    Bakıyorum da iyiden iyiye böcek uzmanı oldunuz ! Kemal Bey Kardeşim de böcek ihtisasına başladığına göre,yakında çok daha ilginç hikayeler bizi bekliyor demektir ! 🙂

    Sağlıcakla kalınız…

    Ayhan Çaylı

    • Bekran says:

      Selamlar,

      Yolculukta insan kendine, neler yapabileceğine şaşıyor bazen, belki rahatlığıdır yolda olmanın ve yolda yaşananların yolda kalmasının (blog bu konuda pek yardımcı olmuyor gerçi 🙂 ). Ama böcek konusunda nedense her seferinde daha rahat hissediyorum, benim için günlük bir öğünden farksız diyebilirim artık 🙂 Kim bilir neler yaşayacağız daha 🙂

      Esenlikler dilerim.

Leave a Reply

Your email address will not be published.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.