Khajuraho’nun Kama Sutra Tapınakları

Varanasi’deki son saatlerimdi artık. Otelin sahibiyle kankayız, adam bana illa tekrar gelmemi, bir dahakine çok indirim yapacağını söylüyor. Gerçekten iyi otel yalnız, eski püskü ama çok temiz. Odanın kapıları bile kalın demirden, tokmağı olmadığı için asma kilit ağır zincirden geçirerek kilitleniyor. Fiyatı da sadece gecelik 6$. Adama trenle gideceğimi söylüyorum, o zaman acele etmemi, yolların bugün büyük oranda kapalı olacağını çünkü akşama ana caddelerde geçit töreni yapılacağını söylüyor. Ben de zaman kaybetmeden atıyorum kendimi dışarı. Son kez Varanasi’nin arka sokaklarında dolanıp veda ettikten sonra bir bisikletli Rikşacıyla anlaşıyorum 100Rupi’ye. Yollar gerçekten felaket, 5km’lik yolu 45 dakikada gidiyoruz. Tren istasyonuna varınca beni tatlı bir heyecan alıyor, çünkü ilk defa o meşhur Hindistan trenlerine binme fırsatı yakalayacağım. Ama resimlerde gördüğünüz sağdan soldan tepeden insan fırlayan trenlerden değilmiş maalesef, o manzaralar şehiriçi banliyö trenlerinde oluyormuş. Neyse onu da yaparız bir ara 🙂

[singlepic id=169 w=200 h=150 float=left]Trenle yolculuk bu ülkede hayatın çok önemli bir parçası. 1853’ten bu yana gerçekten düzenli bir sistem uygulayarak gelen Hint Demiryolları’nın artık neredeyse her köyde bir tane istasyonu var. 62000km’lik ray uzunluğuyla dünyanın en büyük ikinci demiryolu hattına sahip ve her gün 11 milyon insan taşınıyor bu yolla. Aynı zamanda Hint Demiryolları 1,6 milyon çalışanı ile dünyanın en büyük işvereniymiş. Biletler internetten 1$ komisyon karşılığında alınabiliyor. Yalnız biletleme sistemi çok karışık, sadece bu sistemi anlatan kitapçık çıkartmışlar. Özetlemek gerekirse trendeki yer sayısı kadar bilet satıldıktan sonra “Waiting List” sayılmaya başlanıyor. Bileti yine satın alıyorsunuz, tren hareket edene kadar sizin numaranız kadar iptal eden olursa trene binmeye hak kazanıyorsunuz, yoksa paranız iade ediliyor ya da “RAC” statüsünde oluyorsunuz. Yani trene binmeye hakkınız var ama yeriniz garanti değil, biletçi size bir yer ayarlayacak. Trende ise 8 koltuk sınıfı var. 1. sınıf biletler neredeyse uçak fiyatına, en alt sınıf ise 1-2$ dolar oluyor mesafeye göre. Tabi burada yolculuk etmenin intihar etmekle eşdeğer olduğunu iddia edenler var, çünkü yol arkadaşlarınız genelde dilenciler, hırsızlar ve düşkün ihtiyarlar oluyor. Ben de tavsiyelere uyup 3A sınıfından aldım, yeriniz belli, yataklar gayet rahat ve iki şehir arası 6-12$ arası değişiyor fiyatları. Gecenin trende geçtiğini düşünürsek gayet uygun. Bu arada her trenin belli sayıda turist kontenjanı var, eğer trende yer kalmadıysa bu kontenjandan faydalanılabiliniyor. Yine yer yoksa VIP kontenjanı, acil durum kontenjanı, bayan kontenjanı, yaşlı kontenjanı gibi boş yeri olan bir koltuğa sizi alabiliyorlar. Bu kadar bilgiden sonra Varanasi Tren İstasyonu’na döneyim. İstasyon yerde yatanlarla dolu, üzerlerinden zıplaya zıplaya geçmek zorundayım. Trenlerini mi bekliyorlar yoksa geceyi mi geçirmek istiyorlar anlamadım, yastık yorganlarıyla gayet rahat gözüküyorlardı ama 🙂 Gözüm tabelaya ilişti, bakıyorum bakıyorum benim trenim yazmıyor. Hemen Turist Info’ya gittim, oradaki adam durumun farkındaymış, aynı treni bekleyen diğer turistlerle beraber orada beklememi söyledi. Biz 20 kadar turist bir çember içindeyiz, etrafımız güvenlik görevlileriyle çevrili, Hintlileri içeri almıyorlar. Hintliler uzaktan yiyecekmiş gibi bakıyorlar bize ve çantalarımıza, anlamadım yani hırsızlık falan yaygın diyorlar evet ama bu kadar mı kötü durum? Belki Varanasi’ye özgüdür bilemiyorum. Neyse trenin kalkmasına 20 dakika kala bize Platform 8’e gitmemizi söylediler ve giderken dikkatli olmamızı tembih ettiler. Biz de sağa sola bakmadan yola koyuluyoruz. Kendimi iç savaşın yaşandığı Afrika ülkelerine giden temsilciler gibi hissediyorum. Tren bekliyor ama ben hayatımda bu kadar uzun tren görmedim. Bir ucundan bir ucu zaten gözükmüyor ama vagona yürümek 10 dakika alır mı? Sonradan öğrendim ki, bu tren aslında 5 farklı trenin birleşiminden oluşuyormuş, yolda yeri geldikçe birbirinden ayrılıyorlarmış. Sistem daha da karmaşık yani, takdir ettim doğrusu. Vagonumu bulmam uzun sürmüyor, her vagonun kapısında isim listesi var, bakıyorum adım varsa giriyorum yoksa bir sonrakine ilerliyorum. Vagonum tamamen turistlerle dolu, birbirine bağlı olan bölümlerin her birinde 8 yatak var. Yola çıkıyoruz, otobüsten bin kat rahat olduğu kesin, yastık çarşaflarımız geliyor, biraz kitap okuyup kendimi yatağa atıyorum. Yaklaşık 13 saat sonra Khajuraho’dayız.

Hemen etrafımı Rikşacılar sarıyor adet olduğu üzere, sonuçta amacım Tapınaklara gitmek, anlaşıyorum biriyle[singlepic id=170 w=200 h=150 float=right] 150Rupi’ye. Şehirde tapınaklar Batı grubu, Doğu grubu ve Güney grubu diye ayrılmışlar, toplam 25 tane var. Adam bana hepsini gezmek ister miyim diye soruyor, tüm gün beni  400Rupi’ye gezdirirmiş. Kabul ediyorum, çıkıyoruz yola. İlk defa Hindistan’da yeşil, ferah, insanı az, derdi az bir yer görüyorum. Neyse varmış böyle yerler de neyse ki, bir gün kafa dinleyebilirim. Batı grubuna varıyoruz, en büyük ve en önemli tapınaklar burada. İçeri giriş 250Rupi, diğer grup tapınaklardan para alınmıyor. Çevredeki Hintlilerin de çoğu turist olunca, kolunuza yapışıp “ten rupi, ten rupi” diye yalvaranı da pek olmuyor. Çoğu Hintli de bizimle tanışmak istiyor, yabancı hayranlığı var burada, neredeniz, napıyoruz, evli miyiz, bin çeşit soruya maruz kalıyoruz. Sorular bittikten sonra başlıyoruz  gezmeye.

[singlepic id=177 w=200 h=150 float=left]Khajuraho, efsaneye göre Ay tanrısı Chandra’nın oğlu tarafından bulunmuş, tapınaklar ise MS 950-1050 yılları arasında Chandela hanedanlığı tarafından göllerin üzerine inşa edilmiş. İlk yapılan 85 tapınaktan geriye savaşlar, doğa felaketleri derken 25 tanesi kalmış ama bu 25’i o kadar iyi korunmuş ki, 1000 yıllık tapınak süslemeleri bile en ufak ayrıntılarına kadar görülebiliyor. Resimlerde de göreceksiniz mükemmel bir işçilik var, tapınaklar kumtaşından ve granitten yapılmış, kumlar özel olarak 45km öteden getiriliyormuş. Tapınakların dış çevresinde binlerce yıl öncesini gösteren sanatsal çalışmalar yer almakta; tanrılar, tanrıçalar, savaşçılar, müzisyenler, mitolojik hayvanlar. Her bir duvar apayrı bir hikaye anlatıyor. İki konu ise sürekli tekrar etmekte: kadın ve seks. Buranın “Kama Sutra Tapınakları” olarak[singlepic id=175 w=200 h=150 float=right] tanınmasına yola açan meşhur oymalarda tüm kamasutra pozisyonları aklınızın almayacağı bir şekilde karşısınızda. Grup seksin her kombinasyonu, hayvanların da dahil olduğu birleşmeler ve burada sayamayacağım daha nicesi, Hintlilerin o dönemdeki hayalgücüne şaşmamak elde değil. Her tapınağın merkezinde ise büyük semboller var, birinde Vişnu’nun korkunç figürü karşılıyor sizi, diğerinde maymun tanrının 2m’lik heykeli, ama en önemlisi Şiva’nın 2,5m’lik cinsel organının olduğu tapınak. Hindular buraya akın akın gelip, cinsel organa ibadet ediyorlar, çünkü bereketin en büyük sembolü bu.

[singlepic id=183 w=200 h=150 float=left]Tüm tapınakları geziyorum, tapınağın birinde güvenlik görevlisinin canı sıkılmış belli fotoğraflarımı çekip yapıların tüm tarihini anlatıyor bana, çok şey öğreniyorum kendisinden. Sonra tuktukla beraber küçük köylerin arasından geçerek bir Jain tapınağına varıyoruz ve orayı da fotoğrafladıktan sonra bir şeyler yemeye karar veriyorum. Geçen gece trende tanıştığım Çinli kızlardan biri aynı yerdeymiş, o beni tanıyor ben onu tanıyamıyorum (daha Çinlileri birbirinden ayırabilme yeteneğine kavuşmadım 🙁 ). Çok geveze bir kız, yetişmeye çalışıyorum elimden geldiğince, sonunda arkadaşıyla buluşmak için ayrılıyor. Akşam saat 6:30’da Agra’ya trenim var. Gece vakti oraya varıp hemen otele yerleşeceğim, ardından zaman kaybetmeden gündoğumunda Taj Mahal’i görmeye gideceğim.

You may also like...

1 Response

  1. tuğşat says:

    rezillik yahu 🙁 😀

Leave a Reply to tuğşat Cancel reply

Your email address will not be published.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.